Sabahın 8 inde Yeşilköy de Motor ile yola çıkarak başladı Beyoğlu macerası.. Galata Kulesinin hemen yanıbaşına ki Anemon otelin Pitti restoranında da Tarihi Yarımadaya karşı yapılan , özel ve güzel bir kahvaltı keyfi..Tepeden çekilen fotograf kareleri.. Ardından Anemon otelin girişinde yer alan ‘Sensus’ dan alınan şaraplar.. Havanın güneşli olması da ayrı bir keyif katıyor güne ve objektife tabi ki..
Başlıyoruz yürümeye Galata dan .. 2 adım da bir çekilen kareler duraklatıyor adımları ama olsun .. Vakit bizim, keyif bizim kime ne.. Genç, yaşlı , yabancı , zenci, çarşaflı pek çok insan rengi var buralarda.. En hoş olanı da yabancı dostlarımızı, huzurlu ve keyifli görmek.. Kafeler tıklım tıklım.. Kimileri kahvaltı ederken, kimileri öğlen yemeği yiyiyor..Kimileri yerde oturmuş birasını yudumluyor, kimileri toplanmış sokak müzikleri dinliyor.. Her kalabalığın ortasında tabi ki ben.. Sokak larda müzik yapan her sanatçıyı desteklemeyi çok seviyorum. Hayatın renkleri onlar.. Tadı.. Tuzu..(Lütfen sizlerde destekleyin..) Öyle bir gruba rastlıyorum ki.. Dinlemeye doyamıyorum.. Seslerindeki etki, yüzlerinde ışık harika..Yaptıkları müzik, hepsinden harika.. The light in Babylon.. (İnternetten bulabilirsiniz..) Yere oturup, ferah ferah dinliyorum ve ardından stüdyo kayıtlarından oluşan CD lerinden tabi ki alıyorum.. Bu büyü den kurtarıp kendimi, yola devam ediyorum.. İstanbu Shopping Fest etkinlikleri çerçevesinde , Tünel in karşısında yine harika müzikler kulağıma takılıyor.. Derken, kollarında çiçekler taşıyan yaşlı bir dede geçiveriyor, bende onun peşine takılmış buluyorum kendimi..Sonra birden İtalyan dondurması furyası olduğunu dikkat edip, kahveli ve karamelli dondurma külahının içinde buluyorum burnumu.. Doya doya, keyfine vara vara yiyiyorum, ağzım , burnum dondurma oluyor, ama olsun , umurumda değil.. Çok mutluyum..
Yollar, yürü yürü bitmiyor, saatler geçiyor, ayaklar yoruluyor ama , insanın bu muhteşem tiyatro sahnesini andıran yerlerden gidesi gelmiyor.. Birden Mısır apartmanının tepesinde 360 da buluyorum kendimi.. Manzara muhteşem.. Derken merdivenlerinden inerken de ,bir fotograf sergisine takılıyorum.. Sonra yine sokaklar..Bu kez de Galatasay Lisesinin önünde , askeri bir bando takımı , müzik yapıyor..Her yer festival alanı gibi..
Beyoğlunda ki Vazgeçilmezlerim arasında , ara sokaklarda gezmek, tasarım mağazalarını didik didik incelemek, ara lar da ki Kiliseleri gezmek ( İngiliz kilesesini tavsiye ediyorum, görün, bahçesinde 10 dakika oturup, huzuru hissedin mutlaka..) Taze sıkılmış nar- portakal karışımından içmek de var tabi ki.. Tükenene dek yürümek.. Yürümek .. yürümek gerek buralarda..
Hayatın renklerini görebilen herkes için, tüm bunlar mutluluk kaynağı tabi ki.. Göremeyen gözlerinde , görmesi dileği ile, başka renklerde buluşmak üzere hoşçakalın..