Patmos…Şirin mi Şirin, temiz mi temiz.. bir kliseler adası..
04.08.2008
Akşam 19.00 uçağı ile Bodrum ‘a geldik.. Havaş servisi ile otogara ulaştık..(kişi başı 15.-ytl) Ve minik çekçeklerimiz ile geçen yılda kaldığımız limandaki , manzarası, konumu keyifli ama odaları keyifsiz olan Group otele yerleştik. Aslında çok da yerleşmedik, eşyaları bırakıp hemen Bodrum sokaklarına aktık..Güzelmiy di? Hayır… hem de kocaman bir hayır.. Sokaklarda ter ve döner kokusu birbirine karışmış durumda.. Neyse sahilden, sahilden, değişik insan manzaraları eşliğinde Berk Balığa kadar yürüdük ve güzel bir yemek yedik.. Yemek fiyatları makul, ama içki; market x 3.. Berk balık dönüşünde de yürüyüş yolumuzdan Bodrum terliklerinden almadan edemedik. Gece 02.00 sularında da otelimize vardık.. Bir gece önceki düğününde yorgunluğu ile hemen uyuya kaldık.
05.08.2008
Sabah 07.00 ‘da keyifli bir manzara da uyanıp, güzel bir kahvaltı yaptık, otelin hemen yanındaki bahçede ağaçların altında. Bir gece önceden kişi başı 28€’a aldığımız Bodrum-Kos feribotundayız şu an.. Sağımda Bodrum Kalesi, etrafımda tekneler.. Feribotun terasında hem güneşleniyor, hem de bu satırları yazıyorum. 12.oo sularında Kos’ dayız.. Ve dostumuz Almanac kafeye uğruyoruz. Valizleri bırakıp, freddo expresso içip, ballı cevizli yoğurt yiyip, atıyoruz kendimizi çarşıya.. Yüksek tempoda bir yürüyüşle, bütün çarşıyı geziyoruz. Grek salad(3€) yemeden ve Mitos (3€) içmeden ayrılmıyoruz Kos’dan .
14.30 daki Patmos feribotuna koşarak yetişiyoruz. Kişi başı(29€). Bu yolculuk yaklaşık 3 saat sürecek. Bu seyahatin ardından limanda özel araç ile otelimize getiriliyoruz. Her şey rüya gibi.. Çok havalıyız, çok… Otel nasıl mı? Harika.. Hemen bir hoş geldin drink i ile karşılanıyoruz.. Gayet akıcı bir İngilizce ile konuşuyor, şef Kostantin.. Motor kiralamamız için bir arkadaşını arıyor. 30 dakikayı geçmeden motor kapıda (günlük 18€) . Bizde odamızı yerleştirip, hemen Skala’ yı gezmeye iniyoruz.. Renkli , zevkli.. Limana gelen gemilerin haddi hesabı yok.. Sürekli bir akış söz konusu.. Aradan bir saat geçmeden adadaki Yunanlı dostlarımız arıyor ve bize bir içki içmeye gelmek istediklerini söylüyorlar.. Hemen otele dönüyoruz, zaten her yer yakın , 5 dakikamızı almıyor bu yol.. Yüksek mevkide ki bu dostalarımızla olmak, bizim için bir onur.. Birlikte sohbet ediyoruz bir süre, sonra bizden ayrılıyorlar, bizde yine Skala ya geri dönüyoruz, akşam yemeği için.. Sahilde güzel, keyifli bir yemek yiyiyoruz karı & koca, taki bitap düşünce dönüyoruz eve.
Eve dönünce de uyumak yok, bu sefer de gökyüzüne takılı kalıyorsunuz. Belki de yıllardır özlediğim bir gökyüzü var burada.. milyonlarca yıldız, üzerinize akıyor gibi.. baktıkça baktıkça sanki yok oluyorsunuz onların arasında.
06.08.2008
Şu an rüya otelde, mükemmel bir manzara eşliğinde kahvaltı ediyoruz.. Tam bir Balayı oteli burası.. 9muses. (info@9muses-gr.com) Kahvaltıda bir kuş sütü eksik.. Çömlek de keçi sütünden yapılmış yoğurt, taze ev yapımı reçeller, tazecik meyveler..taze sıkılmış portakal suyu..peynir ve salam çeşitleri, çay , kahve, su.. abartmıyorum.. hepsi birden masada. Nerden başlayacağını şaşırıyor insan bu durumda.
Neyse ki başlayınca , bitiyor da.. Bırakmaya da kıyamıyoruz hiçbirisini.
11.30’da Chora’daki St.John the Theologian daki randevumuza yine koşarak yetişiyoruz , nefes nefese. . Bugün manastır’ın özel davetlisi olarak buradayız. Manastırı detaylı bir şekilde geziyoruz, aşağıdaki mahsen gibi kitaplığına iniyoruz, biz içeriye girer girmez ve çıkar çıkmaz kapılar kilitleniyor defalarca.. Böylesine korumalı bir yer burası. Daha sonra Sn. Peder bey’in ofisinde ağırlanıyoruz. Buraya hemen herkes, kendilerinin hayır dualarını almak ve danışmak adına uğruyor. Ofisteki sohbetin ardından, hep birlikte ölen yemeğine iniliyor, tabi şortlu olan kocama ve bana birer pantolon ve etek veriliyor, çok nazik bir şekilde. Erkekler ve bayanlara ayrı odalarda yemek hazırlanmış, beyler şarap eşliğinde kılıç balığı yerken, bayanlara iskorpit balığı, sebze çorbası ve meyve ikram ediliyor. Yemek dua ile başlayıp, çan ile sona eriyor. Süre çok kısa, amaç ; yemeği bir yaşam aracı olarak görmek, bundan zevk almak değil. Yemeklerin hepside gösterişten uzak ama son derece lezzetli .
Bizim odamızdaki yemek de, masada kimsenin tanımadığını sonradan anladığım boncuk gözlü, zayıf, saçları hafif dağınık, yüzünde ve vücudunda yer yer çıbanlar olan bir hanım vardı. Daha biz, birinci yemeklerimizi yerken, kendisi, hepsini bitirmişti bile.Sonra çantasından itina ile plastik kaplar çıkarttı.Yandakinin,onun yanındakinin yarım kalan balıklarını istedi, ve kutusuna yerleştirdi. Sıra yarım kalan çorbalara geldi, derin bir kaba çorbaları boşaltıp, üzerine komple ekmek doğrayıp, onun akışkanlığını yok etti,dökülmesin diye. Tüm bunları yaparken, yüzünde en ufak bir eziklik hissi yoktu. Gayet vakur bir ifade ile, anlamadığım bir şeyler söyledi masadakilere..Sonra birden yok oldu.. Taa ki manastırdan çıkarken, saatler sonra kendisine rastladım, bir kuytuda oturmuş, kitabını okuyordu.
Manastır’dan dönerken yolda, çok hoş dini amblemler satan dükkanlaradan hemen hepsine uğrayıp, dostlarıma bir şeyler alıyorum.
Bugün ki ziyaret ve alışveriş faslı bittik den sonra Plaja atıyoruz kendimizi. Şu an Petra Beach’de rüzgardan uçmak üzereyiz. Hemen buradan da denize girmedik olmasın diye, suya batıp, çıkıyoruz. Bu plajda , deniz sporları da yapılabiliyor. Şimdi de , Petra Beach ‘in hemen yanında, minik , taşlık plajdayız. Deniz; derin ve soğuk, pırıl pırıl. Çıpaklığın da serbest olduğu bu plaj, son derece huzurlu. Ada genelinde çıplaklık pek yaygın değil. Dindar bir ada burası.
O koy senin, bu koy benim, ordada girelim, burada da girelim diyerek ,günü bitirip, terasımızda biramızı yudumlarken, diğer yandan da akşama hazırlanıyorum. Her an kıymetli, kaybedilesi hiç zaman yok.. Tatillerin tek kaygısı, nereye gitsem, ne yesem, hangi plajdan denize girsem.. Bayılıyorum.. Saatsiz ve kuralsız…
Bugünkü akşamı Chora ‘da sonlandırmaya karar veriyoruz. Daracık taş sokakların üzerleri kemerli. Birbirinden zevkli dükkanlara girince çıkmak mümkün değil. Bir meydan var ki,burayı; cafe, bar, lokanta, butik ve hediyelik eşya dükkanı paylaşıyor. İnsanlar birbirinden şık. Meydanın tam yanında bir de 1673 adında bir bar var ki, tam bir mucize kalabalık.. Çok eski binaların üzerine kurulmuş olan bu bar, aslında hiçbir yer görmüyor, müzik deseniz eh.. içki de kuyruk var ama hınca hınç bir kalabalık söz konusu.
Gece; işte tam burada, bir şeyler atıştırıp, hayranlıkla etrafı izlemekle son buluyor.
07.08.2008
Bugün , Otelde ki harika, mükemmel ötesi, ama artık birazda eziyet haline gelen kahvaltının ardından ver elini Psili Amos.. Aman da aman, motorla adada her yer yakın, çünkü tamamı 34 km2. orası tamamda bir de yürüyüş yolu var bu Psili Amos’ un keçilerle beraber gittiğiniz. Kaybolmak zor, çünkü keçilerde plaja bu yoldan , sürekli işaret koyarak gidiyorlar.. minik siyah yuvarlaklar şeklinde. Yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşten sonra kumsala varıyorsunuz. Deniz masmavi, güzel bir plaj, esintisi çok bol.. Rüzgardan kalkan kumlar, kamçı gibi iniyor her yerinize. Psili Amos’ da ağaçların altında kumsalda bir lokanta var ama çekmiyor bizi.. Kaçıyoruz ufak ufak..
Ve Grikos’a doğru yola çıkıyoruz. Tabi yolda önümüze çıkan her yere uğruyoruz.. Profiti İlias. (Chora nın tam karşı tepesine kurulu bir kilise. ) saat 16.oo a kadar kapalı ancak, gene de fotoğraf çekmek için kapısına kadar yürüyoruz zevkle..
Grikos’ a vardığımız daki görüntü; hoş , renkli balıkçı barınağının yanında güzel bir kumsal ve aile plajı. İtalyanlar yoğunlukta, çoluk çocuk gürültü, kıyamet.
Bir o kadar açız, bir o kadar da çok yer görmek istiyoruz . Zor bir durum bizim kisi. Ama artık midem alarm da, hemen lokantada zar zor yer bulup, yemeğin olmaz ise olmazı, greek salad, haşlanmış ahtapot ve uz oyu ısmarlıyoruz.. (Öğle yemekleri genelde 22-25€ arası) .Her şey taze ve leziz. Lokantadaki sandalyeler, klasik yunan mavisi,oturaklar hasır. Hepsinin sırt dayama yerinin arkasında ayrı bir desen.. kiminde çiçek, kiminde yıldız, kiminde ağzında balığı ile bir martı.
Servis yapan tatlı bayan garsona, kocamın doğum günü olduğunu söyleyince, meyve ikram ediyor hemen. Yemeğin verdiği lezzet ile uzo ‘nun sarhoşluğu birleşince, insan kumsalda biraz uyumadan edemiyor. Dolayısı ile de Plajlardan en erken akşam 19.oo dan önce ayrılmak pek mümkün olmuyor.. Motorumuza atlayıp odaya gittiğimizde , (aslında buraya ev demek daha doğru olur, Terası ile, oturma gurubu ile, çalışma masası, mini barı ve kocaman yatağı ile mükemmel bir ev burası. Önünde ki bahçesini de unutmamak lazım.)biraz yorgun , güneşten biraz sersemlemiş hissediyoruz kendimizi.
Bu akşam kocamın doğum günü.. 20.30 sularında Kampos’a doğru yol alıyoruz, burası küçücük bir yermiş meğer, meydanda 3 tane minik lokantası var.. Geceyi, daha renkli bir yerde geçirmek istediğimizden Skala ‘ya geri dönüyoruz.( Şu motor var ya , kim icat ettiyse , elleri dert görmesin, hoş öldü ise de nurlar içinde yatsın) Önce kalabalık bir meydanda bir bira eşliğinde bir sandviç i paylaşıyoruz.. (Grikos’da yemeği geç yediğimiz için, sadece atıştırıyoruz.) Ardında da biraz yürüyüp, yumuşak, çukulatalı, fıstıklı dondurmamızı yiyiyoruz.. çocuklar gibi şen.. Her şey süper.. Yeter ki şu hayatta sağlık olsun.. Gerçi bu tatil kocam, sağlık sorunları yaşadı ama olsun geçici şeyler, boğaz ağrısı, burun akması, ateş , uçuk.. (Daha ne olsun diyip, kocama destek olmayın sakın.. Ben geçer geçer diyerek , geçiştiriyorum tüm bunları..)
Yine gecenin bir yarısı, otelimize dönüyoruz, yorgun ama mutlu..
08.08.2008
Bugün sabah kocam vızıltı ile uyandı.. Boğazım ağrıyor, kollarım ağrıyor, bacaklarım sızlıyor diye yaklaşık 30 dk.söylendi. Ama taş kalpli karısı yani ben, tatilde hasta olunmaz diyerek çemkirdim onu.. Ve zorla kaldırıp, hayata döndürdüm.Sihirli öpücüklerimin de etkisini unutmamak lazım.. Şu an İtalyanların yoğunlukta olduğu, taşlık bir plajda özgürce güneşlenmenin ve denize girmenin tadını çıkartıyoruz, Agriolivado Bay’ da. Yoldan oldukça içeride olan bu koyda, minicik bir karavan kantin var ki .. yok yok..Kabaklı pay, ıspanaklı pay, kızarmış ekmek üzerine hazırlanmış greek salata, meyveli ballı yoğurt, buz gibi bira ve daha pek çok şey.. Hemen hepsi bu küçücük karavanda..
Şu an tek kulağımda müzik, sahilde keyifle yediğim yemeğin ardından uzanıyorum.Bir yandan müzik dinlerken, diğer yandan dalgaların sesini kaçırmak istemiyorum çünki..
Yunan adalarının özgür, insanı rahatlatan, huzur veren ortamı dışında bir tatil düşünemez oldum yıllardır. Sokak ta rahatça öpüşebildiğin, koylarda çıplak denize girebildiğin ama herkesinde kendi halinde olduğu böylesine bir güzellik nerede olabilir ki.. Şu an rüzgarın tatlı esintisinde yazıyorum bu satırları.
Patmos’un küçük olması bir bakıma çok hoş, denize, aşka, güneşlenmeye zaman kalıyor. Yoksa bütün koyları görme ve hepsinde denize girme kaygısı ile perişan oluyorduk, diğer büyük adalarda.
09.08.2008
Dün artık tam yaşlandık, artık otele erken saatte gidip, herkes gibi makul saatlerde duş almış bir şekilde tatile devam ediyoruz kaygısına kapılmışken, gece 23.oo sularında tuzlu bir şekilde otele gelince OHH dedim. Hala genciz..güzeliz.. Üstelik bu saatte akşam yemeğine bile henüz vakit bulamamıştık ,çok şükür. Güneşi plajda batırdık, en son denize giren, en son plajdan ayrılan biz olduk.
Yine de gece için azimli davranıp, bu saatten sonra şık şık giyinip, Chora ya indik. Stoa’ nın bulunduğu meydanda, oturacak, hatta ayakta duracak bile yer yoktu. Serdar Bilgili’ de arkadaşları ile birlikte bu kalabalık arasında yer alıyordu. 1673 Bar ise , anlatılır gibi değil, görüselesi bir yer. İçki almak için kuyruk, ayakta durmak için bile nerdeyse kuyruk var. 02.30 sularında Dopo Lavoro ve Alfa Club’a baktıktan sonra otelimize dönmeyi başarıyoruz. Ama gece uzun,gökyüzündeki yıldızları seyre dalarak devam ediyor.
10.08.2008
Bugün adadaki son günümüz, yarın sabah Kos üzerinden Bodrum’a dönüyoruz. Bütün günü plajda denize girerek ve tahta oynayarak geçirdik. Deniz kıyısında tahta oynamak için neredeyse yer ayırtmak gerekiyor..
Motoru teslim etmemiz gereken son saate kadar kullanıyoruz.. Adalarda motorsuz bir hayat, susuz yaşam gibi. İmkansız. İnsan, tekerleksiz olunca kendini bir kötü hissediyor ki. Neyse ki bavulları toplama işimiz varda, bu acıyı unutturuyor bana.
Saat 21.oo oldu bile.. Kocaman balkonumuzda oturmuş, cır cır böceklerinin sesi ile uzakta demirlemiş cruise dan gelen caz ı dinliyoruz. Müziğin temposu gittikçe artıyor. Sanırım şu an çılgınca bir dans var. Orta yaşında üzerinde hayal ettiğim, çoğunluk beyaz giyimli bayanlar ve baylar, müziğin eşsiz ritmi ile kendilerinden geçiyorlar.
Müziğin sesi hafifleyince, tatil in bitme hüznü çöküyor üzerime. . Ama sağlık ve olduğu sürece, daha nice ada tatilleri olur, biliyorum..
Adadan geriye kalanlar;
• Ada küçük, hemen her yer yakın. Aralar birkaç km sadece.
• Ada, tam bir kiliseler adası.78 adet var. St.John the Theologian,Chora’nın tepesinde tam bir baş tacı. Muhteşem bir manastır.
• Ada da taxi, epey kriz durumunda. Mevcut taxi ler, Gemilerle , 4-5 saatliğine gelen turistlere yetişmiyor. Uzun kuyruklar oluşuyor.
• Bu kadar çorak bir adada, böylesine bir medeniyet yaratıp, ardı arkası kesilmeyen turist gemilerini hemen her gün buraya çekmek, doğanın değil, insanın mucizesi.
• Ada sürekli esintili.
• Yollarda polise hiç rastlanmıyor.Ama ortada asayiş anlamında bir kriz de yok.
• Chora ‘da Stoa Cafe’nin bulunduğu meydan, İtalyanların podyumu gibi. Kadınlardaki kıyafetler, takılar tarifsiz şık.
• Her yer temiz, bütün plajlar.. En ıssız olanları bile..
• Plajlarda herkes son derece özgür, kendi halinde.
• Yemekler, şehir içinde de , plajlar da da aynı fiyat. Temiz ve kaliteli.Hemen her şey, her yerde mevcut. Balığından , kalamarına, tatlısına..
• Deniz pırıl pırıl.
• Koylarda duş imkanı yok. Adada su az.
• Su sporları birkaç koy da var.
• Motosiklerin anahtarları üzerlerinde. Ada son derece güvenli.
• Dikkatimi çekti, hemen herkes güzel, stilli yüzüyor. Sanırım okullarda öğretilen bir şey bu.
• Tüm koylar birbirinden güzel tekneler ve motor yatlarla dolu..
• Dükkanlar, farklılıkta yarışıyor adeta. Ama fiyatlar , biraz yüksek.
• Plajlarda, evden getirdiklerini yiyen kimse yok, herkes kafeleri kullanıyor.