ZEYTİNİ, ZEYTİNYAĞI, BARBUNU AMA ASIL ÖNEMLİSİ MÜKEMMEL İNSANLARI VAR TRİLYE’NİN..
Cumartesi sabah 07.30 de Yenikapı’dan yola çıktık Mudanya’ya doğru. Sevgili motorumuz, kocam ve ben ..1 sat 30 dakika sonra Mudanya ‘ya vardığımızda, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımı fark ettim feribotta. Etrafını seyretmeyi çok seven ben , gazeteyi tam olarak okumaya bile vakit bulamadım..
İner inmez Güzel yalı yı gezdik ilkin. . Sonra Mudanya Meydanı, daracık, bitişik nizamlı, bol çiçekli evlerinin bulunduğu sokakları, Mütareke evi.. Ve bize evini açıp, annesinin fincanları ile kahve ikram eden Aslı Nil hanım.. Hepsi harikaydı..
Yola çıkış amacımız Trilye olmasaydı eğer, burada daha saatlerce kalabilirdik, bu misafirperverlik karşısında.. Güzel Yalı’dan sonra , önce siteleri daha sonra köyü ile Kumyaka çıktı karşımıza..
Burada neler mi var.. Köyün ortasında ,tarihi çınar’ın altına kurulmuş bir kahve si var.. Etrafı itinasız.. Sanki araba mezarlığı gibi…Aslen kahve güzel, ortasında fıskiyesi ile .. Kahvehanenin hemen yanı başında ise, bakımsızlıktan perişan durumda, kapısında içeriye girmek yasaktır yazısı , fakat içerisinde mangallar yakılmış, yenilmiş , içilmiş Tarihi bir Klise var..Tavanlar halen muhteşem.. Freskleri ise, yok olmuş..
Kıyısında hoş , bir balıkçı barınağı.. İçerisinde yelken kulübünün de yer aldığı barınak da temizlik gerçekten göze çarpıcı..Dar sokaklar.. Birbirine sımsıkı bir dost gibi yanaşmış evler..Sokaklarda; yüzlerindeki çizgilerinde yılların tecrübeleri bulunan , sizi sımsıcak kucaklayan yaşlılar.. Hemen tüm evlerin kapıları açık.. Komşulara da, yoldan geçen misafirlere de. Herşey öylesine doğal ki, merhabalar dan binlerce merhaba çıkıyor sanki..
Huzurlu yaşlılıkları var hemen herkesin, emekli maaşın da var ise, senden rahatı yok diyorlar.. Tek dertleri, zeytin in eskisi kadar para etmemesi, onca emeğe değmemesi, sattıklarının ise, parasını alamamaları..
Kumyaka’da anneannemin arkadaşı Meziyet Teyze ye de uğramadan edemiyoruz..(Cankurtaran daki Balıkçı Sabaahattin’ in annesi olur kendisi. Ve ben onların elinde büyüdüm.) Muhtara sorup hemen buluyoruz evinin yolunu. Sesi ile kucaklayıveriyor bizi daha sokak kapısından.. Gittiğimizde halı yıkar buluyoruz kendisini. Onca yaşına rağmen, halıyı bir kenara itip, bize ne ikram etsem kaygısına düşüyor.. Ard arda geliveriyor ikramlar.. Şeftali, armut, üzüm, karpuz, lavanta kolonyası, lokum..Ve hala bir şey ikram edemedim diyor.. Size yemek yediremedim diye hayıflanıyor…İnşallah başka bir sefere diye ayrılıyoruz yanından..
Trilye’ye varıyoruz sonunda.. karnımız guruldamaya başlamışken, sahildeki balık lokantalarından en renkli olanına oturuveriyoruz..Salaş ama tertemiz ve zevkli olan Sn.Ercan Kara’ya ait Savarona Restaurant ‘dayız.. ilk önce kekikli, biberli zeytin geliyor masamıza, odun ekmeği ile birlikte.. Bu bile yeter bana diyorum.. Ama hemen ardından ızgara kalamar ve sardalya balığını da sipariş etmeden duramıyorum..Hepsi muhteşem.. Trilye’ deki lezzet durağınız burası olmalı kesinlikle..
Sizi buraya tekrar çağıracak kadar lezzetli olan yemeğin ardından , sokakları gezmeye başlıyoruz.. Taş sokaklar arasından Çamlı kahve ye çıkıyoruz; burası tepede ağaçların altında, güzel manzaralı ve püfür püfür ..
Daha neler mi var;
Taş mektep var ;hemen herkesi mezun eden bu mektebin Uluağ üniversitesi tarafından satın alınmış olduğu söyleniyor, ancak şu an metruk durumda.
Taş mektebin hemen karşısındaki Simit fırını; Şeker mi şeker bir aile tarafından işletiliyor… Onlar da Taş mektep den mezun. Kıkır kıkır gülüyor gözleri hepsinin..
Sit alanı ilan eden Trilye ‘nin tarihi dokusu, ne yazık ki bakımsızlıkdan bozulmuş durumda..Adı Cumhuriyet döneminde her ne kadar, Zeytinbağı adını almış olsa da , herkez Trilye diye anıyor halen burayı.
Eskiden bağcılık yapılan Trilye de, şu an üzüm üretilmiyor. Başlıca eçim kanağı zeytin ve zeytin ürünleri.
Köyün içerisinde, eski bir klise olan, halen konut olarak kullanılan Dündar evi; ,satışa çıkmış ancak henüz talibi yok.. Satılır ise, ailenin hayalleri var.. Hemen hepsi görülmeye değer..
Yumuşacık yanaklı, öpülesi nineler süslüyor sokakları , ellerinde dantelleri ile..Hemen hepsinin bir acısı,bir hikayesi var.. Kimi kızını toprağa vermiş gencecik yaşta, kimi hayat arkadaşını kaybetmiş.. hepsi nur yüzlü..Şekercik nineler.. boncuk mavi gözlü dedeler..
Trilye’de dikkatimizi çeken bir başka bir şey de halkın çok modern olması. Hemen herkez size laf atıp, sohbet ediyor, tatlı tatlı.. Rakının en çok tüketildiği yerlerden de biri olduğu söyleniyor..Denizini sorarsanız, beni pek çekmedi..
Buraya kadar gelmişken Eşkel ‘e de gidiyoruz.. Ama hemencecik geri dönüyoruz. Uzun bir kumsalı var ama soğuk bir yer..
Buraya kadar gelmişken Eşkel ‘e de gidiyoruz.. Ama hemencecik geri dönüyoruz. Uzun bir kumsalı var ama soğuk bir yer..
Eşkel hüsranından sonra, zeytin ve zeytinyağ almak üzere, ‘Emil Zeytinyağı Dükkanı’ na uğruyoruz..Sızma zeytinyağından yarım bardak içiyoruz.. Sanki su içermişcesine bir rahatlıkla.
Ve orası burası derken günü bitiyoruz.. Zar zor feribota yetişiyoruz.. Mutluyuz.. Çok güzel bir gün geçirdik..Güzel yerler görüp, güzel insanlarla tanıştık.. Evlere misafir olduk.. Kahvelerini içtik, onlarla sohbet ettik..Tarihi dokusu ve sımsıcak insanları ile buraları görülmeye değer..
Nerede yemek yenir& kalınır:
SAVARONA PANSİYON 0224 563 26 08
MONTANA OTEL 0224 544 60 00 (http://www.montaniahotel.com/)